Bu soruyu, danışanlarıma çok miktarda sadakalar verdirdiğimi anlattığım bir yazımın altında yorum olarak görmüştüm.
Ankara’dan arayan ve henüz atanamamış genç bir öğretmen videolarımı seyrederek ve kitabımı alarak kendi problemlerini çözme yoluna girmişti.
Kuyu açacak parası yoktu. Ama Cuma günleri marketten aldığı küçük suları cami çıkışında dağıtıyordu. Benim, kuyu açtırdığım danışanlarımda yaşanan atraksiyonların, aynısını yaşadığını gördüm.
Bir başka kardeşimizin camiye koyduğu damacana şişesini bittikçe değiştirerek aynı neticeye ulaştığına şahit oldum. Afrika’da yetim doyuracak gücümüz olmayabilir ama evimizde yaptığımız pasta ve börekleri mahalle okulunda dağıtabiliriz.
Kul günahını önemsemiş ve derdine çözüm bulma adına Rabbinin kapısına tevbe ve sadakalarla yönelmişse eli boş dönmüyor. Allah, azı olanın azını çok gibi kabul ediyor. Çoktan az veren değil imkanlarını zorlayanlar neticeye ulaşıyor.
Sadaka, her müslüman üzerine bir vecîbe olup Allah resulü(sav) “Her müslümanın sadaka vermesi gerekir.” (Müslim, Zekât, 55) buyurmuştur.
Güzel dînimiz İslâm’da sadakanın yelpazesi öyle geniş tutulmuştur ki, neredeyse müslüman fertlerden hiçbiri sadaka sevabından mahrum bırakılmamıştır.
Peygamberimiz,
- “Kardeşinin yüzüne tebessüm etmen senin için sadakadır.
- İyilikleri emretmen ve kötülüklerden sakındırman sadakadır.
- Yolunu kaybeden bir adama yol göstermen senin için sadakadır.
- Âmâya kılavuzluk yapman senin için sadakadır.
- Yoldan (insanlara zarar vereceğini düşündüğün) taşı, dikeni ve kemiği gidermen senin için sadakadır.
- Kendi kovandan kardeşinin kovasına boşaltman bile sadakadır.” buyurmuştur.
Tirmizî, Birr, 36
Sadaka, Allah -celle celâlühû- rızâsı için îfâ edilir. Ufak bir güzel söz veya davranış bile olsa, rızâ-yı ilâhîye mutâbık ise, karşılığında büyük sevaplara nâil olunabilir. Zaten sadakayı anlamlı kılan, bu kadar değerli kılan şey de; Allâh’ın rızâsını gözeterek yapılmasıdır.